20 Aralık 2007 Perşembe

Sagopa Kajmer-Kırık Çocuk

l

sokaklar benim oyun saham ve benim evim

üzerimde t-shirt ve boynumda l.l.kolyesi.

run dmc longplay'i pikapta raksda

video kasette soul sonic ve afrika bambaataa

elinde asa, saçı rasta, onlar master (masta)

zulu nation, b-boy, boogie monster (monsta)

backspin, graffiti, scratch, rap gangs

tahadi kır kemiklerini ve tepkiye yol

açuprock, poppin-rockin, kaç kaç maç?

dj !..scratch yap, son ses aç!...

grandmaster flash gibi taktik yap!...

rap;jam master jay 'den kurtis blow'a

p.e (public enemy), epmd, fab five freddy

break dance, boogaloo shrimp ve rocksteady

moonwalk, smurf, kick, electric boogie.

seramoni ustası rap yap, bağır!...

öyle robot dansı yaparım ki kalbimi teneke sanır

hardcore kırık çocuk, kırık kız. (break-boy, break-girl)

swipes, headspin, ninetee-nine, bu ne hız

ben sago old school'dan, new school ''hırs''.

kendinle dalga geç bizden tırs!...

verse 2

kırık çocuk kartonu sermiş asfalta

6 pilla kaset çalar ''planet rock'' çalar.

poppin-lockin , robot ve de downrock

iki pikap arasına mikser sok!...

bizim joker herkese zehri versin hadi badi!...

takım 34 pistte essin hadi badi!...

yo crazy legs, la boogaloos, storm.

mr wiggles, poppin pete, bodyform.

grandmaster dst scratch mucidi, yo rock it!

wildstyle, breakin ve beat street.

james brown , funky drummer hardcore shit!...

bu mic check 'ten sana b-boy hit.

mc sago+ kaf kef = kırık çocuk

biz asi yılları gerimizde bıraktık moruk

q-bert, d-styles, mixmaster mike

battle djfader'ı parçala kır, bırak!...

çizilirse yenilenir pilak.

needle drop, flare scratch, crabs, beat juggle yap!...

senin ruhunla dans eder hiphop

scratch...

19 Aralık 2007 Çarşamba

Michael Schumacher


Efendim haber malum geçen hafta Michael uçağına yetişmek için bir Türk taksicinin arabasını kullandı ve tüm dünyada olay oldu.Taksi şöförü ''çok iyi kullaniyordu,virajlara şöyle girip böyle çıkıyordu'' derken Schumi'nin ceza alması gündemde.Çünkü Almanya'da taksileri sadece yetkileri olanlar kullanabiliyor.Açılan soruşturma da Schumi aracı kullanırken hız ihlali yapıp yapmadığını da sorgulayacak.Bazı ülkelerin trafik anlayışı farklı,dünya şampiyonu da olsanız fark yapmıyor...

18 Aralık 2007 Salı

Finallere Hazırlık ve Tekel Birası


Meksika Milli Takımı


Bir kaç yıl önce work&travel dalgasıyla ABD'ye gittik ama 3 ay boyunca tv den hiçbir maç izleme fırsatı bulamadım.Genel itibari ile amerikan futbolu ve beyzbol,eğer basketbol maçı varsa kendimizi şanslı hissediyorduk.Bir de Irısh pub tarzında bir mekan var futbol maçlarının saatlerini ve sonuçlarını camlara asıyor.Bende işe giderken yolumu uzatsam da önünde geçiyor ve iş zamanı kafamda oynuyordum maçları.İşte böyle bir zamanda eve geldim ve ümitsiz bir şekilde tv'yi açtığımda USA-Meksika maçına rastladım ve o an kendimi dünyanın en şanslı insanı hissettim.Hangi takımı tuttuğuma gelince tabiki ''Viva Mexico''dedim.O gün Meksika fena ağlattı futbol kültürü yoksunu insanları.O sebeple hep bir sempatim olmuştur,çim yeşili formaya sahip olan Meksika milli takımına birde Marquez'in ne kadar kazma olduğunu bilsemde yedekte kalmasına gönlüm el vermez Pes oynarken...

Maria Sharapova #1


Amerikan Futbolu

Futbol bildiğimiz üzere ''ayak topu''demek.Amerikalılar ise başına ''Amerikan''ekleyerek vermişler futbollarına isimlerini.Yalnız ''ayaktopu''na zıt bir şekilde oyun genel itibariyle topu ele alıp diğer sahaya taşımayı hedefliyor. Amerikan futbolu ile bizim ''ayaktopu''nun en büyük farkları amerikan futbolu genelde çok fazla duran bir oyun,oyuncular diğer oyuncuların üstlerine atlayıp,durdurmak hedefinde oldukları için oyunda bir devamlılık yoktur.Dolayısıyla iki elini havaya kaldırıp avantaj kuralını uygulayan bir hakem görmek rastlanması zor olan durumdur.Diğer büyük fark da''ayaktopuna''istinaden daha sert olması yani bir Maradona'nın estetikliği veya koşusu bir arap atını andıran Henry'nin asilliğine rastlamak zor.Amerikan futbolunda da Forest Gump var ama onun da ne kadar zeki olduğu tartışma konusudur.Ayrıca sert bir spor olduğundan sakatlanmalardan koruyacak ekipmanların önemi büyüktür,iki taşı üst üste koyarak maça başlıyamıyorsunuz.Bu da oyunun dünyada neden tam olarak yayılamadığının en önemli göstergesidir.Ülke ekonomilerine baktığınız zaman çok gerilerde olan Brezilya veya Arjantin'in de futbolda ilk iki sırayı paylaştığını da düşünürsek futbolun aslında herbirey için eşit şartlarda oynandığı görülür.Yani amerikan futbolu bir halk sporu olmayabilir ama ''ayaktopu''da tam bir halk sporudur.Her iki futbolda da taraftarın oyuna etkisine baktığımız zaman bunu daha net olarak görürüz.Bir futbol seyircisi sahadaki oyuna etki edebileceğini hisseder,tribünde sahadaki oyuncu kadar efor sarfeder. Eurosport'da rast gelmişinizdir,buzun üstünde oyunculardan biri metale benzeyen bir cismi kaydırır ve diğer elemanlarda onun önünü silerek kaydırmaya çalışır.İşte o oyun ülkemizde spor severlere ne ifade ediyorsa,amerikan futbolu da o öneme sahiptir.İlk olarak üniversitelerde oynanmaya başlayan amerikan futbolu umarım oralarda kalır ve bir grup hevesli gençlerin tatmini ile sınırlı kalır.

Vücudumuzu Tanıyalım...


21 Nisan 2001 Fenerbahçe-Gaziantepspor

Mustafa Denizli'nin başa gelmesiyle birlikte FB'li taraftarlar büyük bir gıpta ile dört sene boyunca en büyük rakiplarinin başarılarını izledikten sonra şampiyonluğa ulaşmak istiyorlardı.O ana kadar evinde 13'te 13 yapan takım deplasmanda istikrarsız sonuçlar alsada taraftarlarının büyük baskısıyla evinde kimseye puan vermiyordu.Ben de dahil taraftarlarda, o güzel nisan akşamı maçın her nekadar zor geçeceğini bilselerde maçı kazanacaklarından eminlerdi.FB,GS ve G.Antep alt gruptan kopup ligin bitmesine beş hafta kala müthiş bir mücadele içersindelerdi.FB Şükrü Saraçoğlu Stadı yapım aşamasındaydı ve şimdiki tribünlerden sadece Migros kale arkası vardı.Migros'tan bakınca bakınca sol tarafta GFB'lilerin bulunduğu kapalı,sağ tarafta o zamanların Avrupanın en fanatik numaralı tribünü,karşı taraf Telsim kale arkası da yapım aşamasındaydı.Ben de herzaman ingiliz futboluna ve stadlarına hayranlık duyduğum için Migros kale arkasının üst kısmında numaralıya yakın olan tarafta yerimi almıştım.
Maç aslında hiç de istenildiği gibi başlamadı,FB stadında tezarühatlar hep GFB'lilerin bulunduğu kapalıda başlar daha sonra stadın geneline yayılırdı.Sonradan öğrendiğimize göre Sefa'nın karakola alınmasını protesto eden taraftar grubu ilk yarı boyunca hiç bağırmadı ve diğer tribünlere organize olamadığı için ilk yarı tüm maç homurtular arasında izlendi.H.Bayraktar2ın (2),H.Özer'in tek gölüyle G.antep devreyi 3-0 ile önde kapattı.Devre arasında ise tribünler tam bir barut fıçısı gibiydi;numaralı tribünde yer yer kavgalar çıkıyor,bizim orada simitçiye gider yapanlar ile ona karşı çıkanlar arasında atışmalar oluyordu.Maça kalabalık arkadaş grubuyla gitmiştim ve kimse konuşmuyor herkes boşboş sağa-sola bakıyordu.
Takım ikinci yarı sahaya çıktığında tribünler protesto mu destek mi tam olarak anlaşılamayan bir şekilde önce numaralıdan bir alkış kopuyor daha sonra tüm stada yayılıyordu.Daha sonra takım sırayla tüm tribünlere çağrılıp ''bizler inandık sizde inanın''diye başlayan tezarühatlarla inliyordu.Maç başladığında takım oyunu diğer sahaya yıkıyor ama bir türlü gol gelmiyordu.O dakikalarda FB'li taraftarlarda daha önce hiç rastlanmayan bir şekilde yapılan hatalı harekerlerde bile takımı alkişlayarak destek veriyorlardı.O dakikalarda ağzından hiç sigara düşmeyen bir amca şimdi dakikaları hatırlamıyorum ''şu şu dakikalarda golleri atıcaz''dedi.Ben de pis pis gülerek ''biraz daha atalım averaj olsun'' dedim.Ve ilk gol geçte olsa Revivo'dan geldi,hemen ilk golden sonra o günün yıldızı olcak olan Rapajç'den ikinci gol geldi ve en azından bir puan için tribünler çıldırıyor Antep takımı ters yumruk yemiş boksör gibi ne yapacağını bilmez bir halde panik hali gözlemleniyordu.Rapajç'in soldan ortasına Uche kafayı vuruyor ve 3,golü getiriyor ve Kadıköy adeta yıkılıyordu.Daha sonra Hasan Özer olması lazım Rüştü ile karşi karşıya kalıyor,topu dışarıya yollayınca tüm stad derin bir nefes alıyordu.
Tam türk filmi geçen maçın sonucuda her türk filmi gibi mutlu sonla bitmeliydi ki sahaya filmin ''esas oğlan''ı Rapajç çıkıyordu.Bizim bulunduğumuz tribünlerden tam ters tarafa Rapajç orta sahadan topu aldı ve koca göbeğine de bakmadan bir bir adamları çalımlayarak geçti ve kaleci Ömer'e aşırtma bir vuruş yaparak topı ağlara gönderdi.Tamam ben dahil birçok kişi topun ağlara gittiğini görmüştü ama kimse sevinmiyordu,ben ulan gol değil mi yoksa derken numaralının ordan bir gol sesi geldi ve ben o ağzında sigara olan amcaya sarılarak bikaç koltuk aşağıya düştük,kendimize geldiğimizde çevremizdeki herkes değişmiş,insanın ömründe çok az yaşayacağı bir şekilde sevinmekten yorulmuştuk.Maç bittiğinde kimse stadı boşalmıyor ve stadta tam bir bayram havası yaşanıyordu.Stadtan ayrılırken sigara içen amcaya(muhtemelen kanserden ölmüştür,çok içiyordu sigara) bir daha ki maça buluşmak üzere vedelaşıyorduk.İskeleden zafer sarhoşu olan bünyeye alkol takviyesi yaparak evime görevimi yapmış olmanın verdiği huzurla dönüyordum.
Ertesi gün gazetenin birinde ''Antep 3,taraftar 4 attı''diye başlık atıyordu.Daha sonra o maç için şike gibi şeylerde söylendi sanki daha önce hiç olmamış gibi!..Taraftar olarak birçok kere maç gittim ama o maç gibisine hiç şahit olmadım.Fener o sene toplama bir takımla şampiyon oldu ve herkes tarafından kanaat getirilen şey şampiyonluğu o maç ile geldiğidi...

Aşka yürümek...


14 Aralık 2007 Cuma

ESES'im, HASRETİM



Yaşım yediydi
Saçlarımda anamın elleri
Beynimde babamın sövgüleri
Sövemezdi kaderine
Tanrının gücüne gider diye
Alırdı hıncını
Bazen benden
Bazen de abilerimden
Bütün bunlar yetmez gibi
Eğlenirlerdi bir de ''anam''la
İstanbul'un kibar çocukları

Konuşamazdım onlar gibi kibarca
Benim ''anam'' köylüce
Onların annesi kibarca
Onların memleketi İstanbul
Benim memleketim ''Ana''dolu
Ah minik yüreğim ah!!!
Yedi yıllık ömrün hep mahsun
Hep eziklik dolu
Onların beslenmesinde
Sarı uzun bir meyva
Patates,köfte kızartma
Benim naylon torbamda
Çeyrek ekmek,sade helva
Her gün sofralarında
Et balık pişermiş,
Bizim sofrada beşinci gün
Yine makarna,yine makarna
Haydi yine sokul bir köşeye
Ağla ela gözlüm ağla
Hep eziktim
Hep mahsun
İstanbullu cocuklarının arasında
Her an eziliyor
Her an hınçlanıyordum
Ben de bir gün gülecektim
Bu çocukların karşısında
Bir gün biri ''Nasıl yendik''dedi
Ne demek ti yenmek?
Kim kimi yenmişti?
Dinledim
Takım tutuyorlarmış
Biri Fenerbahçeli
Biri Galatasaraylı
Biri başka bir takımı
Onlar yine gülüyorlardı

İçimde bir ümit belirdi
Bende bir takım tutacaktım
Ama onların takımını kim yenerki?
Kim beni güldürür ki?
İstanbul cocuklarının karşısında
Akşam anam gazocağının başında
Alüminyum tencerede makarna
Ona sorsam bilir mi ki,
Kim yener onların takımın
''Ana''dedim
''O çocukların takımını hangi takım yener?''
Anam elinin tersiyle terini silip
''Ben bilmem oğlum,
Akşam babana sor ''dedi
Terledim sofrada
Korksam da babamdan
Soracaktım yine de
Sordum...
''Var tabi''dedi
Minik yüreğim hızlandı
Anadolu yıldızları varmış
Onlar kaç kere yenmiş
O çocukların takımını
İşte artık hıncımı alma vakti
İşte gülme vakti
İşte ezilmişlikten kurtulma vakti
O gün ilk defa sevdim babamı
Ve ilk defa
İştahla yemiştim düdüklü makarnamı

Babam devam ediyordu anlatmata
''Haftaya Reisi-i Cumhur Kupası'nı
alacağız
Yenersek Galatasaray'ı''
Gözlerimi kapayıp,
Yalvardım Allah'a
''N'olur Allah'ım,
Yenelim şu Galatasaray'ı...''
Bir hafta zor geçti
Onlar yine gülüyor
Babam yine sövüyor
Fakat umrumda değil
Hüznüm ezikliğim yok artık
Bir ümidin ucunda kocaman hıncım
var
Ben de güleceğim sonunda

Babam gülüyordu o akşam
Elinde bir gazete
''Gel''dedi bana
Gittim korkmadan yanına
Gazeteyi açtı
''Bak''dedi
''Yendik Galatasaray'ı''...
Allah'ım!..
Yarın ben gülecektim
Ben haykıracaktım
''Nasıl yendik sizi?''
Resimlere bakınca gazetedeki
İlk aşkımı gördüm karşımda
Evet,ilk aşkımı
Kızıl saçlı,siyah gözlü sevgilimi

Alıntı:Selahattin/Tribün Dergi/Şubat 2002




En Sonunda Tuncay


Middlesbrough-Arsenal maçında takımının ikinci golünü atan Tuncay hem ingilizlere hem de kendisine güven tazeliyor...

1 Aralık 2007 Cumartesi

01 Aralık 2007 TTNet Beykoz-Mersin Büyükşehir Belediyesi





Aslında haftasonu için tüm plan Kasımpaşa-Bursaspor maçına gitmek için yapılmıştı ama Bimeks'in hp laptop için yaptığı indirim sonucunda kendimi 05,30 Adapazarı-Haydarpaşa treninde buldum.Kadıköyde kısa bir keşif tur attıktan sonra insanın istediğini elde etme duygusuyla eve dogru yöneldim.Bursa maçını kaçırdıktan sonra kısa bir uyku ve sonrasında salonun yolunu tuttum.Maç bir saat geç başlıyacağını öğrendiğimde hemen yan taraftaki amatör futbol maçlarının oynandığı Paşabahçe Stadına zıpladım.Zamanında bütün içerde-dısarda oynadığı maçlara gittiğim Mesudiye'nin Çubuklu ile maçı vardı.Ben eski günlerin,eski güzel günlerin hayalini kurarken bütün tribün hakeme sarmaya başladı,maç bittiğinde sahaya inenler felan...Biraz daha orada takıldıktan sonra basket macına geçiş yaptım ancak Beykoz benim bugüne kadar izlediğim en rezil maçını çıkardı.

Tamam eskiden de şampiyonluğa oynamazdık ama takım en azından mücadele ederdi ve sponsoru olmayan tek takımdık bunun gururunu yaşardık.Şimdi kadroya baktığımızda kağıt üzerinde oyuncular iyiler ama ruh yok.Erdal Bibo,Alper,Umut Tınay hepsi emekliliklerini yaşıyorlar Beykoz'da...Yabancılar dersen ABD' den değilde Tahtakaleden transfer gibiler ama biz bu salonda örgülü saclı Henry Dobbie' de izledik,yenilgi sonrasında hüngür hüngür ağlamasını da...Ne diyelim dön artık Dobbie...